Bu sabah tüm kırgınlıklarınızı bir tarafa bırakın.... Yüreğinizi sevgiyle doldurun herşeye karşı... İş stresinin ya da başka yorgunlukların, yaşadığınız olumsuzlukların, üzerinizde yarattığı asabilikle fevri davranıp bir tek kalbi dahi kırmayın... En azından kırmamaya çalışın.... Annenize sinirlenmeyi, eşinize söylenmeyi, iş arkadaşınıza gücenmeyi, trafik var diye gerilmeyi, acil ulaşmak istediğiniz kişinin teli habire meşgul çalıyor diye illet olmayı, sevgiliniz bu sabah sizi aramadı diye hayıflanmayı, her şeyi ama herşeyi bir yana bırakın...
İnsanoğlu bazen hakikaten hiç düşünmeden hareket ederek ve de geçici anlık tepkilerle karşısındakinin kalbini kırabiliyor.. Sonra insan yatışıyor belki ama ardında bıraktığı kırılan kalbin izleri duvara atılan ince bir çeltik gibi kalıyor... İnanıyorum ki dünyada hiç birşey insan kalbi kadar hassas değil.. Yıllarca karşınızdaki insanın kalbinde kurduğunuz koca bir sarayı tek bir lafınız, tek bir hareketiniz veyahut bakışınızla yerle bir edebilirsiniz çünkü.. Peki ya sonrası? sonrasında herşey yoluna girse ve siz o insanın kalbini kazansanız bile ve herşey eskisi gibi gözüküyor olsa bile, aslında sizde çok yi biliyorsunuzdur ki izler insan yüreğinden silinmez.. Bir insanın yüreğinde iz bırakmak istiyorsanız bıraktığınız o iz bir çizik olmasın.. Yeni bir araba aldığımızda aklımız çıkar aman çizilecek mi şu mu olacak diye.. Ve bir sabah kalkıpta arabımızda bir çizik görsek o çizik içimizi acıtır.. Düşünün sevdiğimiz cansız bir nesnenin üzerine bu kadar titrerken sevdiğimiz insanların kalbinde çizikler olursa ve birde o çiziği bizzat kendimiz atmışsak neler hissederiz.....
Birden aklıma kalp kırmayla ilgili bir söz geldi... Duymuşsunuzdur muhtemelen bir çoğunuz..
"Kalp kırmak suya yazı yazmaya benzer, kalbi yeniden kazanmaksa gece güneşin doğmasına..
"Sen suya yazı yazmasını başardın, şimdi oturda güneşin doğmasını bekle..!"
Gecelerde güneşin doğmasını beklememek için suya yazı yazmamaya çalışalım lütfen...