POST MODERNİZM
Postmodern mimari ve sanat konusunda bir otorite olan Charles Jencks, postmodernizm üzerine yazdığı bir makaleyle postmodernizm’in kökenini şu şekilde anlatmış:
“Postmodernizm”’in kökenleri
Sayın Bay,
“Postmodernizm” teriminin ilk kullanılışı (Mektuplar, Şubat 19) 1926’dan öncedir. Terim 1870’lerde Britanyalı sanatçı John Watkins Chapman tarafından, 1917’de de Rudolf Pannwitz tarafından kullanılmıştır. Ama “post”ların başlaması, “Post-Empresyonizm” (1880’ler) ve “Post-Endüstriyel”le (1914-22) olmuştur, denebilir. Sonra bunlar 1960’larda edebiyatta, toplumsal düşüncede, ekonomide ve hatta dinde (“Post Hıristiyanlık”) pıtrak gibi çoğaldılar. “Sonsallık”, yani yaratıcı bir çağdan sonra gelmenin olumsuz duygusu, ya da tam tersine, olumsuz bir ideolojiyi aşmanın olumlu duygusu, aslen 1970’lerde, “Postmodernizm” tartışmasının da iki merkezi olan mimari ve edebiyatta gelişti. (Bu akımlar, hem özelliklerini hem de olumlu, “post” önekinden sonra tire koyuyorlardı). “Yapıbozumcu postmodernizm”, Fransız post-yapısalcıların (Lyotard, Derrida, Baudrillard) 1970’lerin sonunda Birleşik Devletler’de kabul görmesinden sonra ön plana çıktı. Bugün olumsuz diyalektik ve yapı bozumundan ibaret yeni, yaratıcı hareket de ortaya çıktı. Bunlar kendilerine “Yapıcı”, “Ekolojik”, “Temelli”, “Yeniden kurucu” post-modernizm gibi adlar veriyorlar.
Bu durumda iki temel hareketin var olduğu ortada. “Postmodern durum”, “Gerici postmodernizm” ve “tüketici postmodernizmi”nin de var olması gibi-bunların örnekleri enformasyon cağı, Papa ve Madonna. Bütün bunlar üzerine tarafsız, akademik bir rehber istenirse, Margaret Rose’un Post-Modern ve Post-Endüstriyel: Eleştirel bir Analiz’i (1991) önerilebilir.
Şunu da eklemeliyim ki, Postmodernizm sözcük ve kavramının büyük gücünün ve bir yüzyıl daha duyulacak olmasının bir nedeni, yetersiz kaldığı açıkça görülen modernist dünya görüşümüzü geride bıraktığımızı, nereye gittiğimizi belirtmeden ortaya koyabilmesidir. Birçok kişinin bu terimi kendiliğinden, sanki kendi bulmuş gibi kullanmasının nedeni de budur. Ama “Modernizm” üçüncü yüzyılda icat edilmiş gibi gözüktüğüne göre, “Postmodernizm” teriminin ilk kullanılışı da belki o zamandı
CHARLES JENCKS
Londra
2. MODERNİZM NEDİR?
Bazı sanat tarihçileri, fotoğrafın icadıyla resim sanatının gerçekliği yeniden üretme yetkisinin sona erdiğini söylerler. Altyapıdaki teknolojik yenilik, görsel sanatların üst yapısal geleneklerini geçersiz hale getirmiştir.
Gerçeklik sona ermekteydi.
Marx’ın formülü, toplumun geleneksel ve üretici alanlarındaki farklı değişim parkurlarını anlamakta hâlâ yararlıdır.
Altyapısal üretim alanında modernizm, neredeyse bir yüzyıl önce başlayan Sanayi Devrimi’nin ikinci gelgit dalgasında, kitlesel teknolojik yeniliklere tanık olan 1890-1900’lerde başladı.
Kültürel ya da üstyapısal alandaki modernizm de 1900’lerin aynı dönemine denk gelir: Edebiyat, müzik, görsel sanatlar ve mimaride ilk cesur modernist deneyler bu yıllarda yapıldı.
Paul Cézanne (1839-1906) gerçekçiliği bütünüyle reddetmemekle birlikte, onu gözden geçirerek, şeyleri algılayışımızın Kesinsizlik içerdiğindi savundu ona göre
görülen nesne arasındaki karşılıklı ilişkinin doğurduğu etkiden; görülen şeydeki kuşku olasılıkları ve görüş açısındaki değişikliklerden de sorumlu olmalıydı.
Cézanne gerçekliği değil de, onu algılamanın sonucunu resmederek, yeni ve devrimci bir yön tutturdu.
Céanne’ın amacı, gerçekliğin parçalanmış, özel bir görüntüsünü yeniden üretmek değildi. O, algının değişkenliğinin altında yatan bir “birleşik alan” kuramının peşindeydi ve bu temeli elementer geometrik katı cisimlerde buluyordu. 1904’te yazdığı ünlü mektubunda şunu öğütlemişti: “...Doğayı silindir, küre ve konilerle ele alın.”
Cézanne bir fizikçi değildi; ne modern ne de başka türlü. Onun izleyicileri ve mirasçıları olan Kubistler de fizikçi değildi. Burada sözkonusu olan şey, bilimle sanatın birbirinden bağımsız olarak birbirini tamamlayan tutumlar geliştirdiği nadir tarihsel durumlardan biri.
Picasso’nun Avignonlu Kadınlar’la başlattığı Kübizm daha sonra kendisi, Georges Braque ve başkaları tarafından 1907-1914 arasında geliştirildi.
Basitleştirilip geometrikleştirilmiş, çevresindeki uzmanla aynı düzlemde etkileşen ve neredeyse mimari açıdan ele alınan bu insan figürünün insanlıktan uzaklaştırıldığı söylenebilir.
Kubizm, olayların yalıtık halde ele alınabileceğini reddetmesi ve görünümün göreni içerdiğini savunması bakımından modern fizikte uyuşuyordu. Bu, insanlıktan uzaklaştırmanın sınırı anlamına gelmeyip, daha çok, insanın gerçekliğin dışında olmadığının bir kabulüydü.
Kubizm Rusya’da konstrüktivizm (1914-20) yönünde gelişti. Sehpa bir tarafa bırakılarak tipografi, mimari ve endüstriyel üretime uygulanan teknik dizayna ve devinimsel sanata geçildi.
Bu iyimser, ütopyacı sanat, devrimin Leninist aşamasıyla (1918-24) uyumlu ve verimli bir işbirliği kurdu. Ama sonra, Komünist Parti’nin sanat konusundaki resmi Ortodoks tutumuyla çatışma içene girdi.
Modernist soyutlama, demokratik özgür dünyanın alternatif tarzı olarak onaylandı ve gerçekçiliğin tabutuna son çivi çakıldı.
Gerçeküstücülük, Dadaizmin (1916-24) mirasçısıydı. Dadizm, erken dönem modernist sanatın bütünüyle iyimser olduğu fikrini yalanlıyordu.
Dadaizm, Birinci Dünya Savaşı’nın mekanize insan kıyımına nihilist bir tepki olarak doğdu.
Bilinçdışına yaratıcı bir şekilde ulaşmaya sağlayan şansa yol açmak için bütün geleneksel sanat kurallarını bir tarafa atarak otomatizmi serbest bırakması (ya da onun tasmasını çözmesi) bakımından, Dadaizmin büyük bir önemi vardı.
Sanat 1900’lerin başından 1970’lere kadar, Batı tarihinde emsali görülmemiş bir hızla değişerek git gide modernleşti. Modernizmin gelişiminde başlıca üç aşama görüldü:
1. Gerçekliğin temsilinin krizi........................................... Cézanne
Kübizm
Dadaizm
Gerçeküstücülük
2. Sunulamayanın sunulması
(soyutlanma)...................................... ....................... Yücecilik
De Stijl, vd.
Kontrüktivizm
Soyut Dışavurumculuk
Minimalizm
3. Son olarak, sunuşun reddi
(Estetik sürecin terkedilmesi)................................... Kavramsalcılık
Modern, tarihsel olarak, kendisinden hemen önce gelenle her zaman savaş içinde olmuştur. Bu anlamda, model her zaman post-bir şeydir.
Modernin sonunda kendi kendisiyle savaşa girip post-modern haline gelmesi kaçınılmazdı. Postmoderne dönüşmenin bu garip mantığını, “modern” sözcüğünün “tam şimdi” anlamına gelen Latince kökeni modo’da da yakalayabiliriz: “Postmodern”in sözcük anlamı bu durumda “tam şimdiden sonra gelen”dir.
Post modern sanatın iyi bir tanımı, “tam şimdi”nin kendisinden önce gelen “tam şimdi”yi olumsuzlaması ikileminden doğar. Fransız filozof Jean-François Lyotard’ı dinleyelim:
Nedir öyleyse postmodern?... Kuşkusuz, modernin bir parçasıdır. Bütün kazanımlardan şüphe edinilmesi kaçınılmazdır; yeter ki düne ait olsun... Cézanne hangi uzama meydan okudu? İzlenimcilerin uzamına. Picasso ve Braque hangi nesneye saldırdılar? Cézanne’ın nesnesine. Duchamp 1912’de hangi savdan koptu? Resim yapılacaksa kübist olmalı savından. [Daniel] Buren de Duchamp’ın yapıtında dokunulmamış olarak kaldığına inandığı diğer sayı sorguluyor: Yapıtın sunulduğu yer. Kuşaklar korkunç bir ivmeyle kendi kendilerini çökertiyorlar. Bir yapıtın modern olması için önce postmodern olabilmesi gerek. Böyle anlaşılan postmodernizm, sonuna gelmiş modernizm değil, oluşum durumundaki modernizmdir ve bu durum süreklidir.
Postmodern Durum (1979)